Thumbnail
  • 15.06.2025

Kalkıştan saniyeler sonra yaşanan trajedi, modern havacılığın en temel güvenlik sorgulamalarını yeniden gündeme getirdi. İlk bulgular, teknik bir arızanın insan faktörü ve çevresel koşullarla birleşerek nasıl bir felakete yol açabildiğini gözler önüne seriyor.

12 Haziran 2025. Bu tarih, Air India’nın 171 sefer sayılı uçuşuyla havacılık tarihine trajik bir not olarak düşüldü. Ahmedabad’dan Londra Gatwick’e gitmek üzere havalanan Boeing 787-8 Dreamliner, kalkıştan sadece 30 saniye sonra, tırmanma mücadelesini kaybederek yakındaki bir öğrenci yurdunun üzerine çakıldı. Faciada uçaktaki 241 yolcu ve mürettebat ile birlikte yurtta bulunan 39 kişi hayatını kaybetti.

Bu kaza, sadece teknik bir arızanın sonucu değil; aynı zamanda bir sistemin, denetim mekanizmalarının ve uçuş emniyeti kültürünün de sorgulandığı ve belki de sonucunda çok farklı süreçlerin ve önlemlerin ortaya çıkmasına sebep olacak bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Hindistan Kaza Araştırma Bürosu (AAIB), Boeing ve motor üreticisi General Electric uzmanlarının yürüttüğü soruşturma devam ederken, ortaya çıkan ilk veriler felaketin anatomisine dair önemli ipuçları sunuyor.


Felakete Giden 30 Saniye

Kaza günü Ahmedabad’da hava sıcaklığının yüksek olması, operasyonel limitleri zorlayan ilk faktördü. Görgü tanıklarının ifadeleri ve güvenlik kamerası kayıtları, AI171’in kalkış sonrası anormal bir davranış sergilediğini doğruluyor: Uçak, tırmanış için gerekli olan pozitif sürati yakalayamamış, burun yukarı pozisyonda adeta asılı kalmıştı.

Bu kritik saniyelerde üç önemli teknik detay dikkat çekiyor:

İniş Takımları: Uçağın iniş takımları, yere çakılmadan hemen önce hâlâ açık pozisyondaydı. Bu durum, sürtünmeyi artırarak uçağın tırmanma performansını ciddi şekilde engeller.

Ram Air Turbine (RAT): Güvenlik kameraları, acil durumlarda hidrolik ve elektrik gücü sağlamak için otomatik olarak devreye giren pervaneli sistem RAT’ın açıldığını gösteriyor. RAT’ın devreye girmesi, uçağın ana güç kaynaklarında (motorlar veya jeneratörler) kritik bir kayıp yaşandığının en net göstergelerinden biridir.

Flap : Uçağın Flap pozisyonlarının Take-off konfigürasyonunda olmadığı gözlemlenen videolarda , lift (kaldırma) kuvvetinin yetersiz kalması sürece etki eden faktörlerden biri olabilir.

Bu üç bulgu birleştiğinde, AI171’in kalkışın hemen ardından hem motor gücünü hem de temel sistem kontrolünü kaybetmeye başladığı anlaşılıyor.

İlk Bulgular: Sistem Arızası ve İnsan Faktörü Kesişiminde

Soruşturmanın odaklandığı temel senaryo, bir veya iki motorun birden güç kaybetmesi ve pilotların bu acil durumu yönetirken karşılaştığı zorluklar üzerine kurulu.

Motor ve Bakım Geçmişi: Air India, motorlardan birinin Mart 2025’te yenilendiğini, diğerinin ise 2023’te kapsamlı  bakımdan geçtiğini açıkladı. Ancak kâğıt üzerindeki uygunluk, operasyonel bir hatayı veya gözden kaçan bir kusuru dışlamıyor. Özellikle yüksek sıcaklık gibi performans düşürücü bir faktörle birleşen gizli bir arıza, felaketi tetiklemiş olabilir.

Pilotaj ve Stres Yönetimi: Kalkış gibi kritik bir fazda yaşanan motor arızası, kokpitte yüksek bir stres yükü yaratır. Uzmanlar, bu gibi anlarda pilotların “otomatikleşmiş” eylemlerinin şaşabildiğini belirtiyor. Flapları ayarlamak yerine yanlışlıkla iniş takımı koluna müdahale edilmesi gibi senaryolar, bu tür kazalarda daha önce de görülmüştür. Flapların erken toplanması veya iniş takımlarının açık kalması, zaten güç kaybeden bir uçağın kaldırma kuvvetini tamamen yitirmesine neden olabilir.

Çevresel ve Operasyonel Faktörler: Yüksek sıcaklık ve tam yüke yakın ağırlık (uzun menzilli uçuş için taşınan yakıt nedeniyle), uçağın performans marjını minimuma indirmiş olabilir. Bu koşullar altında yaşanan herhangi bir sistem arızası, pilotlara durumu düzeltmek için neredeyse hiç zaman bırakmaz.

Cevaplanmamış Sorular ve Kurumsal Sorumluluk

Sabotaj veya kuş çarpması gibi iddialar şu an için somut kanıtlardan yoksun olsa da, kazanın arka planında Air India’nın güvenlik kültürüne dair endişeler mevcut. Kazadan sadece birkaç hafta önce Hindistan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü›nün (DGCA), Air India’yı farklı bir uçak tipindeki (Airbus) bakım eksiklikleri nedeniyle uyardığı iddia ediliyor. Bu durum, doğrudan bu kazanın nedeni olmasa da, hava yolunun denetim ve bakım prosedürlerindeki genel yaklaşımına dair kamuoyunda ciddi soru işaretleri doğurmaktadır.

Kara kutuların FR(Flight Recorder) incelenmesi, motorların neden güç kestiğini ve pilotların o kritik saniyelerde kokpitte hangi konuşmaları yapıp hangi eylemleri gerçekleştirdiğini netleştirecektir.

Bir Kazadan Daha Fazlası: Güvenlik Kültürü Sınavı

Air India 171, basit bir uçak kazası değil, aynı zamanda modern havacılığın temel taşı olan “güvenlik kültürü” ilkesinin ağır bir darbe almasıdır. En gelişmiş teknolojiye sahip bir Dreamliner bile, onu destekleyen insan, bakım ve denetim zincirindeki en zayıf halka kadar güvendedir.

Bu trajedinin ardından endüstrinin sorması gereken sorular nettir:

Hava yolu şirketlerinin bakım süreçleri yeterince şeffaf ve sıkı denetleniyor mu?

Pilot eğitimleri, birden çok sistem arızasının aynı anda yaşandığı stres senaryolarını yeterince kapsıyor mu?

Uçuş emniyeti, kâr ve operasyonel hedeflerin önünde, bir kurumun tavizsiz temel değeri olarak kabul ediliyor mu?

Teknik ekip yeteri kadar deneyimli ve ilgili şirkette yorgunluk risk yönetim sistemi (FRMS) uygulanıyor mu?

Soruşturma raporları yazılacak, prosedürler güncellenecektir. Ancak gökyüzündeki sessizliği doldurması gereken asıl şey, bu acı kayıplardan ders çıkararak daha güvenli bir gelecek inşa etme kararlılığıdır. Air India 171’in enkazından çıkarılması gereken en önemli ders: Gökyüzünde güvenlik, asla taviz verilemeyecek bir bütündür.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği