Geçen ayın yazısı günümüz çocuk ve gençlerinin iletişim ve bilgilenme süreçlerindeki değişiklikle ilgiliydi… Günümüzde kağıt kitapların yerini internetten indirilenler ve bazı sitelerin almaya başladığını söylemiş, bu değişimin normal bir kuşak çatışmasının ötesinde farklar yarattığını eklemiştim. Bu yazdıklarımdan günümüzde kitap kullanımının azaldığı anlamı çıkmasın diye konuya devam etmek istiyorum.

 

Önce efsaneler

Hangi konu olursa olsun bazı klişeleşmiş ön kabuller vardır. Örneğin, konumuz sağlıksa, klişe “eski nesil çok sağlıklıydı”. Yiyeceklerse, “yiyeceklerin tadı kalmadı, eskiden böyle miydi ya…” Konu yeni nesiller olduğunda biz orta yaş ve üzerindekiler daha acımasız olmaya başlıyoruz: “Gençlerde saygı kalmadı. Bizim zamanımızda böyle miydi?”

Anne ve babaların kendi çocuklarını kastederek söyledikleri, “zamane çocukları çok zeki” klişesi dışında biri bile olumlu olmayan, günümüzü ve yeni kuşakları aşağılayan sayısız ön yargı ürünü klişe.

İşte bu klişelerden biri de “artık kimse kitap okumuyor”… “Eskiden böyle miydi ya” demeyi de ihmal etmeden günümüz kuşaklarına verip veriştirmeye devam…

 

Sonra gerçekler

İyi de TÜİK verilerine göre Türkiye’de basılan kitap sayısı her geçen yıl artıyor. Bu artış az da değil. Elektronik kitap dahil Türkiye’de 2008 yılında 32 bin kitap basılmışken 2014 yılında bu sayı 50 bini aşmış. 1990’larda ve öncesinde ise 2008’i mumla aratacak miktarlarda kitap basılmış ama eldeki veriler net değil. Yeni veriler ISBN numarasına göre belirleniyor ve gerçeğe daha yakın. Daha öncesi için ise derleme kütüphanelerinde baskı yılına göre yapılacak taramalar bize yardımcı olabilir.

 

Örneğin 1930 yılında derlenmiş ve Milli Kütüphane envanterinde bulunan Türkçe kitap sayısı 1148… Yazıyla bin yüz kırk sekiz… 2014 yılında kağıda basılan kitapların 46 bin tanesi Türkçe. Bu kitapların 36 bin tanesi Milli kütüphane envanterinde olduğuna göre yaklaşık yüzde 20 eksikle derleme kayıtlarının gerçeği yansıttığını kabul edebiliriz. Yani aşağı yukarı derlenen kitaplar gerçeği yansıtıyor. Şimdi on yıllık dilimlerle sayıları görelim:

 

1930: 1148

1940: 3091

1950: 3054

1960: 4943

1970: 6464

1980: 5465

1990: 8904

2000: 13579

2010: 24719

 

YILLARA GÖRE DERLENEN KİTAP ADEDİ

Bu rakamları ne nüfusa, ne de okuma yazma bilenlerin sayısıyla değerlendirmek durumu kurtarıyor. Sonuç çok net: Türkiye’de basılan ve tabii satılan kitap sayısı artıyor. Peki okunuyor mu? Evet okunuyor. Kitap bir süs değil, alındığında okumak için alınır. Toplu taşıma araçlarında okuyanların sürekli artması da bir gösterge değil midir? Tabii toplu taşıma araçlarındaki okurların yaşlarına da dikkat edilirse okur profilimizin okumadığından şikayet edilen gençlerden oluştuğu da kolaylıkla anlaşılır.

 

Gençlerden şikayetin ve onları beğenmemenin kökenlerine de bir bakalım. Prof. Dr. Özcan Köknel’in İnsanı Anlamak adlı kitabından üç alıntı vermek istiyorum. Sonra da bu alıntıları kimlerin söylediğini göreceksiniz:

  1. “Bizim topraklarımız yozlaştı; artık gençlerimiz de yozlaştı.”
  2. “Eğer halkımızın geleceği bugünün sorumsuz gençlerine dayanacaksa sonucu pek umutlu görmüyorum. Bütün gençler anlatılmayacak kadar dengesiz. Çocukluğumuzda bize büyüklerimize karşı daha ölçülü ve saygılı olmamızı öğretmişlerdi. Fakat bugünün gençleri sınırlandırılmaya karşı çıkıyorlar. Son derece kurnazca ve sabırsızca davranıyorlar.”
  3. “Bugünün gençleri lüksten hoşlanıyor. Kötü davranışlar benimsiyor, olumsuz tutumlar kazanıyor. Beden eğitimi ve sporla ilgileneceklerine boş sözlerle zaman geçiriyorlar. Öğretmenleri önünde bacak bacak üstüne atıp bildiklerini okuyorlar. Misafirin önünde gelişigüzel konuşuyorlar. Yaşlılara saygı göstermiyorlar. Onlar odaya gelince yerlerinden kalkmıyorlar.”

 

Şimdi de numara sırasıyla hangi sözü kim, ne zaman söylemişe bakalım ve susalım:

  1. MÖ 2000-1500 ismi bilinmeyen bir Firavun
  2. MÖ 800 yıllarında Hesiod
  3. MÖ 450 yılında Sokrates

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği