Yazar : ERAY BECEREN
Eğitim Danışmanı
eray@anahtaregitim.com
Havacılık bakımında psikolojik güvenlik, Hava Aracı Bakım Teknisyenleri’nin (HABT) hata yapma korkusu olmadan fikirlerini paylaşabildiği, sorgulama ve öğrenmeye açık bir çalışma ortamını ifade eder. Uçuş emniyetinin sağlanmasında kritik rol oynayan bu güvenlik, bireysel refahın ötesinde, ekip içi iletişim, hata raporlama ve operasyonel mükemmellik için hayati önem taşır.
Havacılık sektörü, küresel ekonominin ve ulaşımın vazgeçilmez bir parçası olarak, uçuş emniyeti konusunda mutlak bir önceliğe sahiptir. Bu alandaki teknolojik gelişmeler, uçakların güvenilirliğini artırırken, insan faktörlerinin uçuş emniyeti üzerindeki etkisi giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Hava Aracı Bakım Teknisyenleri (HABT), uçuş emniyeti zincirinin kritik bir halkasını oluşturmaktadır. Onların titizliği, uzmanlığı ve hassasiyeti, uçakların güvenli ve emniyetli bir şekilde çalışmasını sağlamanın temelini teşkil etmektedir. Her bir bakım faaliyeti, potansiyel bir uçuş emniyeti riski taşıdığından, HABT’lerin çalışma ortamının kalitesi, hata oranları ve genel operasyonel performans üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir.
Bu bağlamda, “psikolojik güvenlik” kavramı havacılık bakım ortamında giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Psikolojik güvenlik, sadece bireysel refahın ötesinde, operasyonel mükemmellik ve nihayetinde uçuş emniyeti için temel bir gereklilik olarak kabul edilmektedir. Bu yazı dizisinde, havacılık bakım sektöründe HABT’ler için psikolojik güvenliğin ne olduğunu, neden bu kadar önemli olduğunu, mevcut zorlukları nasıl ele aldığını ve bu alanda nasıl bir kültür oluşturulabileceğini kapsamlı bir şekilde ele alacağız. Amaç, uçuş emniyetini artırmak için pratik ve uygulanabilir stratejiler sunmaktır. Rapor, psikolojik güvenliğin tanımından başlayarak, HABT’lerin karşılaştığı özel zorlukları, psikolojik güvenliğin uçuş emniyeti ve operasyonel performansa katkılarını, psikolojik güvenlik kültürünü oluşturma ve sürdürme stratejilerini ve son olarak somut önerileri detaylandırmaktadır.
Psikolojik Güvenliğin Tanımı ve Temel Bileşenleri
Psikolojik güvenlik, Amy Edmondson tarafından “fikirler, sorular, endişeler veya hatalar hakkında konuşmaktan dolayı cezalandırılmayacağına veya aşağılanmayacağına ve ekibin kişilerarası risk alımı için güvenli olduğuna dair inanç” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım, yüksek performanslı ekiplerin ve dayanıklı organizasyonların temelini oluşturmaktadır. Bir ekipte psikolojik güvenliğe sahip olan bireyler, yardım isteme, hataları kabul etme, endişeleri dile getirme, fikir önerme ve yetkililer de dâhil olmak üzere başkalarının fikirlerine meydan okuma konusunda kendilerini güvende hissederler. Bu açıklık ve dürüstlük, risklerin azalmasına, yeni fikirlerin üretilmesine ve herkesin kendini dâhil hissetmesine olanak tanır. Psikolojik güvenliğin geliştirilmesi, sadece örgütsel sonuçları iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda doğru olanı yapma ilkesiyle de uyumludur.
Güven ve Psikolojik Güvenlik Arasındaki Ayrım
Psikolojik güvenlik, bir ekipteki yüksek güven duygusundan farklıdır. Temel fark, psikolojik güvenliğin grup normlarına, yani o grubun bir üyesi olmanın ne anlama geldiğine dair inançlardan oluşmasıdır. Güven ise, bir kişinin başka bir kişi hakkındaki inançlarına odaklanır. Psikolojik güvenlik, grup üyelerinin diğer grup üyeleri tarafından nasıl görüldüğüne dair inançlarıyla tanımlanırken, güven bir kişinin diğerini nasıl gördüğüyle ilgilidir. Bu ayrım, psikolojik güvenliğin sadece bireyler arası ilişkilerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda bir grubun kolektif davranışsal beklentileriyle ilgili olduğunu göstermektedir.
Psikolojik Güvenliğin Dört Aşaması
Timothy R. Clark’ın “Dört Aşamalı Psikolojik Güvenlik” modeli, bir ekibin veya organizasyonun psikolojik güvenliği nasıl inşa edebileceğine dair pratik bir çerçeve sunar:
• Dahil Olma Güvenliği (Inclusion Safety): Bu aşamada üyeler, ekibe ait hissetmek için kendilerini güvende hissederler. Temel insani bağlanma ve aidiyet ihtiyacını karşılar. Bir bireyin, olduğu gibi kabul edildiğine ve ekibin bir parçası olduğuna inanmasıyla başlar.
• Öğrenme Güvenliği (Learner Safety): Üyeler, soru sorarak, geri bildirim isteyerek veya deney yaparaköğrenebilirler. Bu, risk almaktan ve hata yapmaktan korkmadan öğrenme ve büyüme ihtiyacını karşılar. Bu aşama, sürekli gelişim için zemin hazırlar.
• Katkıda Bulunma Güvenliği (Contributor Safety): Üyeler, kendi fikirlerini ve yeteneklerini ekibin başarısına katkıda bulunmak için kendilerini güvende hissederler. Bu, bireylerin kendi uzmanlıklarını ve bakış açılarını sunmaktan çekinmemesini sağlar.
• Meydan Okuma Güvenliği (Challenger Safety): Bu en yüksek aşamada, üyeler başkalarının fikirlerini sorgulayabilir veya önemli değişiklikler önerebilirler. Mevcut durumu sorgulama ve yapıcı çatışmaya girme güvenliğini sağlar. Bu, yenilikçilik ve köklü iyileştirmeler için kritik öneme sahiptir.
Yüksek Güvenilirlikli Organizasyonlar (YGO) ve Psikolojik Güvenliğin Kesişimi
Yüksek Güvenilirlikli Organizasyonlar (YGO), hata ve kazaların büyük ölçekli güçlerden kaynaklanmasına rağmen, organizasyon çapında taahhütler, özellikle uçuş emniyeti, yüksek düzeyde personel yedekliliği ve sürekli iyileştirme için güçlü bir organizasyon kültürü yoluyla önlenebileceğini öne süren bir bilgi birikimini tanımlamaktadır. YGO prensipleri, uçuş emniyetine odaklanan ve organizasyon kültürü aracılığıyla teşvik edilen bilinçli bir zihniyeti ifade eder. Bu prensiplerin beş temel özelliği bulunmaktadır:
• Hataya odaklı olma (hataların olası potansiyeline sürekli dikkat),
• Yorumları basitleştirme (karmaşık durumları nüanslı anlama),
• Operasyonlara duyarlılık (bireysel işin daha büyük operasyonel koşulların karmaşıklığı içinde gerçekleştiğini anlama),
• Uzmanlığa saygı (hiyerarşiden bağımsız olarak uzman görüşüne değer verme),
• Dayanıklılığa bağlılık (sistemin öngörülemezliğini kabul ederek tehditleri hızlıca tanımlama ve yanıt verme).
Psikolojik güvenlik, yüksek güvenilirlik dünyasında yapılanların yakın bir akrabasıdır. YGO’lar, karmaşıklık, dinamizm ve hata toleranssızlığı gibi kritik koşulları başarıyla yönetme yeteneklerini örgütsel bilinçten alırlar. Bilinçli organizasyonlar, çevrelerindeki değişimlere çok duyarlıdır ve uçuş emniyeti varsayımlarını ve bakış açılarını sürekli güncellerler. Bu, güven ve uzmanlığa saygı gibi sosyal yönleri içerir. YGO’lar, diğer hedeflere göre uçuş emniyetine öncelik vermiş, gerektiğinde ek personel ve kaynak ayırmış ve uçuş emniyetinin diğer iş hedefleri kadar veya daha önemli olduğu mesajını tutarlı bir şekilde iletmişlerdir.
Değerlendirme ve Geniş Kapsamlı Çıkarımlar
Psikolojik güvenliğin bir grubun ortaya çıkan bir özelliği olarak tanımlanması, bireylerin diğerlerinin fikirler, sorular, endişeler veya hatalar karşısında nasıl tepki vereceğini güvenle tahmin edebilmesiyle yakından ilişkilidir. Bu durum, psikolojik güvenliğin sadece bireysel bir duygu olmadığını, aynı zamanda grup içindeki davranışsal beklentilerin ve normların bir yansıması olduğunu ortaya koymaktadır. Güvenin bireyler arası inançlara odaklanmasına karşın, psikolojik güvenliğin grup normlarına ilişkin inançları içermesi,bu ayrımı güçlendirmektedir. Eğer grup normları, konuşmanın olumsuz sonuçlar doğuracağını düşündürüyorsa, bireysel güven olsa bile insanlar konuşmaktan çekinebilir. Bu durum, liderlerin ve yöneticilerin sadece bireyler arasında güveni teşvik etmekle kalmayıp, aynı zamanda ekip düzeyinde olumlu ve destekleyici normlar oluşturmaya odaklanmaları gerektiğini göstermektedir. Özellikle vardiya değişimleri gibi kritik iletişim noktalarında veya yeni teknolojilerin tanıtıldığı durumlarda, belirsiz normlar veya olumsuz beklentiler, bilgi paylaşımını ve hata raporlamayı engelleyebilir.
Westrum’un “Jeneratif Kültürü”nün geniş ölçüde psikolojik olarak güvenli bir kültürü ifade etmesi, burada ekip üyelerinin iş birliği yaptığı, korkularını paylaştığı, başarısızlığı kabul ettiği ve sürekli iyileştiği bir ortamı işaret etmektedir. Örgütsel kültürün “jeneratif” (bilgiyi değerli bulan), “bürokratik” (bilgiyi kısıtlayan) veya “patolojik” (bilgiyi gizleyen) olabileceği göz önüne alındığında, jeneratif kültürün, tüm personelin uçuş emniyetinin her şey üzerindeki etkisini düşünmekten sorumlu hissettiği bir ortamı teşvik etmesi önemlidir. Bu durum, psikolojik güvenliğin sadece bir “iyi hissetme” faktörü olmadığını, aynı zamanda köklü bir örgütsel kültürün ve dolayısıyla Uçuş Emniyeti performansının temel bir göstergesi olduğunu ortaya koymaktadır. Havacılık bakım kuruluşları, psikolojik güvenliği geliştirmek için jeneratif kültürün özelliklerini (açıklık, öğrenme, iş birliği) benimsemelidir. Bu, sadece belirli politikaları uygulamakla kalmayıp, aynı zamanda organizasyonun bilgiye, hatalara ve değişime karşı temel tutumunu değiştirmeyi gerektirir. Bu kültür, “yukarıdan aşağıya” bir yaklaşımla oluşturulmalı ve üst yönetimin sözleri ve eylemleriyle beslenmelidir.
YGO prensiplerinin bir “zihniyet” olarak tanımlanması, psikolojik güvenliğin bu YGO zihniyetinin “yakın bir akrabası” olduğunu ve aktif dinleme, açıklık, paylaşım ve kırılganlık ifade etme gibi günlük kişisel uygulamalar aracılığıyla ortaya çıktığını göstermektedir. Bu durum, psikolojik güvenliğin sadece belirli davranışlar veya politikalar dizisi olmadığını, aynı zamanda organizasyonun her seviyesinde yerleşik bir düşünce ve etkileşim biçimi olduğunu ortaya koymaktadır. Havacılık bakımında psikolojik güvenliği inşa etmek, sadece eğitim programları veya raporlama sistemleri kurmaktan öteye geçer. Bu, organizasyonun her üyesinin, özellikle liderlerin, hata olasılığına karşı sürekli tetikte olduğu, karmaşık durumları basitleştirmekten kaçındığı, operasyonların inceliklerine duyarlı olduğu ve uzmanlığa hiyerarşiden bağımsız olarak değer verdiği bir “bilinçli organizasyon” zihniyetini benimsemesini gerektirir. Bu zihniyet, uçuş emniyeti tehditlerini hızlıca tanımlama ve sorunlar zarara yol açmadan önce yanıt verme yeteneğini artırır.
Sözün özü: Havacılık bakımında psikolojik güvenlik, HABT’lerin hata bildirmekten, fikir paylaşmaktan ve sorgulamaktan korkmadan çalışabilmesi için kritik öneme sahiptir. Bu, uçuş emniyetini artıran, açık iletişimi teşvik eden ve YGO prensipleriyle uyumlu bir kültür gerektirir. Liderler, destekleyici bir ortam oluşturarak hem bireysel refahı hem de operasyonel mükemmelliği güvence altına almalıdır.