Yazar : Dr. Handan DİKER
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi
handan.diker@uted.org
Bu ay, Yunanistan’ın Ege Denizi'nde yer alan beşinci büyük adası olan Sakız Adası’ndayım. Karaburun Yarımadası’nın karşısında yer alan Sakız Adası’na ulaşmak için Çeşme’den yaklaşık 45 dakika süren bir feribot yolculuğu yapmanız yeterli. Ben de öyle yaptım.
Türkiye kıyılarına yalnızca 6 km uzaklıkta bulunan bu ada, yaklaşık 55 bin kişilik bir nüfusa sahip. Adanın adı, tahmin edileceği gibi, bölgede çokça bulunan sakız ağaçlarından geliyor. Bir diğer adı ise Hora. Ayrıca, Yunan mitolojisinde Girit Kralı Olinoplanos’un kızı Chioni, adanın bir diğer ismi olarak bilinir. Zaten Sakız Adası’nın İngilizce adı da Chios’tur.
Sakız Adası’nda toplam 66 köy bulunuyor. Köyler, geçmişte korsanlardan korunmak amacıyla kale şeklinde inşa edilmiş. Ev süslemeleri ise oldukça ilginçtir. Bu süsleme tarzına ksista (çizik) adı verilir ve Cenevizliler zamanından kalmadır. Bu süsleme tekniğinde, önce binalar sıvanır, ardından üzerine siyah kum serpilir. Son olarak, sıva hâlâ yumuşakken geometrik desenler çizilir.
İlyada ve Odysseia destanlarının yazarı Homeros’un Sakız Adası’nda doğduğu rivayet edilir. Adanın kuzeyinde yer alan Vrondato bölgesindeki Daskalopetra (Öğretmenin Kayası) ile anılır. Burası antik dönemde Bereket Tanrıçası Kibele’nin yeraltı tapınağıymış. Rivayete göre, Homeros burada öğrencilerini etrafına toplar, kayanın üzerine oturur, görmeyen gözleriyle ders verir, şiir okurmuş. Bu nedenle buraya “Homeros Okulu” adı verilmiştir.
Adanın ünü, ismini aldığı damla sakızından gelmektedir. Damla sakızı ilk kez 14’üncü yüzyılda adaya gelen Cenevizliler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. 16’ncı yüzyılda Osmanlı egemenliğine giren adada, Osmanlılar damla sakızı satışını tekellerine alarak büyük kazanç elde etmişlerdir. Adanın Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığını kazanmasından sonra, sakız ticareti az sayıda tüccarın eline geçmiştir. Tüccarların üreticiden düşük fiyatla alıp yüksek kârla satmaları üzerine, Yunan hükümeti 1983 yılında "Damla Sakızı Üreticileri Birliği"ni kurmuştur.
Damla sakızı, yalnızca bu adada yetişen sakız ağaçlarından doğal olarak damlayarak elde edilir ve dünyada sadece burada yetişmektedir.
Adada, orta çağ mimarisi ile yapılmış siyah-beyaz taş evleri ve daracık sokaklarıyla ünlü, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Pyrgi Köyü ile yine UNESCO koruması altındaki Mesta Köyü, mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir. Mesta, 13’üncü yüzyıldan kalma bir köy olup yaklaşık 250 kişinin yaşadığı küçük ve tarihi bir yerleşimdir. Taksiyarhis Kilisesi de burada yer alır.
Adada ayrıca, 9’uncu yüzyıldan kalma Khios Kalesi de oldukça ünlüdür. 1694 yılında Cenevizliler tarafından inşa edilen bu kale, şehir merkezinin kuzeyinde yer almaktadır.
Sakız Adası’nda beni en çok etkileyen yerlerden biri ise Korais Kütüphanesi oldu. Fotoğrafımı da bu kütüphanenin girişinde çektim. Burası, 1748-1833 yılları arasında yaşamış olan Yunan edebiyatçısı ve bilgini Adamantios Korais’in adını taşımaktadır. 1884 yılında inşa edilen kütüphane ve müze, zaman içinde çeşitli yenilemelerle günümüze ulaşmıştır.
Kütüphanede Korais’in el yazmaları ve kitapları yer alıyor. Ayrıca daha sonra adada yaşayan bilim insanları da kütüphaneye kitap, tablo ve haritalar bağışlamışlardır. Kütüphanede yaklaşık 150 bin kitap, el yazması, gazete, dergi ve fotoğraf arşivi bulunmaktadır.
Adanın sembollerinden biri hâline gelen yel değirmenleri de oldukça etkileyici.
Sakız Adası oldukça zengin bir yapıya sahiptir. En büyük gelir kaynağı olan damla sakızının ardından, turunçgiller, zeytinyağı, uzo, vişne ve incir gelmektedir.
Ada, birbirinden güzel kumsallarla çevrili olup, plajlarıyla da oldukça meşhurdur.
Gezilmesi gereken diğer yerler arasında şunlar sayılabilir: Sakız Limanı, Kampos, Arkeoloji Müzesi, Bizans Müzesi, Denizcilik Müzesi, Jüstinyen Müzesi, Tıp Müzesi, Agia Markella Manastırı, Olympi Mağarası, Heraklion Bahçeleri.
Sakız Adası’nı görmenizi kesinlikle öneririm. Çünkü burası çok tarihi, çok doğal, çok yeşil ve çok keyifli bir ada.
Satırlarımı, adada doğduğu ve yaşadığına inanılan Homeros’un beni çok etkileyen bir dörtlüğü ile bitiriyorum:
“Nasılsa yaprakların soyu, öyledir insanlarınki de
Yaprakları yel saçar, başkalarınınkini orman,
Tomurcuklanıp yaratır, yeniden bahar,
Böyledir insanların soyu da, biri yeşerir, öteki solar…”