Thumbnail
  • 15.04.2025

Ayasofya, İstanbul’un tarihi yarımadasında yer alan, mimari ve kültürel açıdan dünyanın en önemli yapılarından biridir. 537 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından kilise olarak yaptırılmış, 1453’te İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmiştir. 1935’te müze olmuş, 2020’de tekrar cami olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Bu ay İstanbul’da, Tarihi Yarımada’da bulunan ve 532 ile 537 yılları arasında Bizans İmparatoru Birinci Justinianus tarafından yaptırılan Ayasofya’dayım. Ayasofya’nın sözcük anlamı “Kutsal Bilgelik” İstanbul’un fethine kadar geçen sürede Ayasofya, 2 kez yıkılıp 3 kez inşa edilmiştir. demektir. “Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi” olarak bilinen ve kiliseden camiye çevrilmiş görkemli bir tarihi yapı burası.

1453 yılında İstanbul Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra, Padişah İkinci Mehmed tarafından camiye çevrilmiştir. 1934 yılında Atatürk’ün yayınladığı bir kararname ile tadilat başlamış ve 1935 yılında ise Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülmüştür. 2020 yılında tekrar camiye çevrilmiştir. 2024 yılında caminin üst katı müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. Yaklaşık 1500 yıl önce manastır olarak inşa edilen Ayasofya, UNESCO Dünya Mirası Alanı’nın bir parçasıdır.

Doğu Roma İmparatorluk Kilisesi olarak kullanılan Ayasofya, birçok afete, isyana tanık olmuş, tahrip olmuştur. 1204 yılındaki 4’üncü Haçlı Seferi’nde en büyük yıkımlarından birini yaşamıştır. 1204-1261 yılları arasında Ayasofya, Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı bir katedrale dönüştürülmüştür. Latin istilasından İstanbul’un fethine kadar geçen sürede Ayasofya, 2 kez yıkılıp 3 kez inşa edilmiştir.

İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya’ya büyük özen gösterilmeye başlanmıştır. Mimar Sinan, Ayasofya’ya bazı düzenlemeler ve eklemeler yapmıştır. Fatih Sultan Mehmed ise önce caminin yanına bir medrese yaptırmıştır ve burada eğitim yapılmaya başlanmıştır. Ayasofya’nın ilk minaresi de Fatih Sultan Mehmed zamanında ahşaptan yapılmıştır. 1574’te yapılan onarımda kaldırılmıştır. Sultan 2’nci Bayezid zamanında Ayasofya’nın 2’nci minaresi tuğladan yapılmıştır. Sultan 3’üncü Selim, Mimar Sinan’ı Ayasofya’nın bakımı için görevlendirmiştir. Mimar Sinan’ın düzenlemelerinden sonra yaşanan İstanbul depremine rağmen hiçbir çökme olmamıştır. Sultan 3’üncü Selim zamanında Ayasofya’nın etrafına padişah türbeleri yapılmaya başlanmıştır.

Osmanlı döneminde caminin iç süslemelerine de önem verilmiştir. Özellikle çinileri oldukça ünlüdür. 1930’lu yıllarda başlayan restorasyon ile Ayasofya kapatılmıştır. 24 Kasım 1934’te Bakanlar Kurulu kararı ile müze olmuştur. 10 Temmuz 2020’de yeniden ibadete açılmıştır. 1453’te Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethine kadar Rum Ortodoks Patrikliği Merkezi olarak kabul edilmiştir. Yaklaşık 1000 yıl boyunca da dünyanın en büyük kilisesi olmuştur. Bizans İmparatoru Jüstinyen, Ayasofya için şu sözleri söylemiştir: “Kudüs’teki ibadet alanından daha büyüğünü inşa ettim.”

Ayasofya’da bulunan türbelere bakacak olursak bunlar; Sultan 1’inci Mustafa, Sultan Deli İbrahim, Sultan 3’üncü Selim’in, 3’üncü Murad’a rahip olmaması için öldürülen 5 oğlu, Sultan 3’üncü Murad, Murad’ın eşi Safiye ve 23 oğlu, Sultan 3’üncü Mehmed, 3’üncü Mehmed’in eşi Handan.

Türbelerin yanında oldukça zarif bir yapısı olan muvakkithane bulunmaktadır. 19’uncu yüzyılda İsviçreli mimarlar olan Fossi Kardeşler’in Ayasofya’ya ilave ettiği bir yapıdır burası. Ayasofya’daki mozaikler ise Jüstinyen döneminden kalma olup çok etkileyicidir. Ayasofya’daki en önemli kapı, ortada bulunan Emperyal Kapı’dır. Çünkü üzerinde tahta oturmuş İsa ve ona secde eden ve 6’ncı Leo olduğu sanılan bir imparator tasviri bulunur. Leo, 3 karısı olan ama hiç erkek çocuğu olmadığı için kilisenin karşı çıkmasına rağmen 4. evliliğini yapmış bir imparatordu. Burada günahlarından bağışlanması için yalvarışı sembolize edilmektedir. Yarım kubbenin üzerinde, çocuk İsa’yı kucağına alıp tahta oturmuş olan Meryem Ana mozaiği bulunuyor. Kubbenin sağındaki kemerde ise Melek Cebrail mozaiği bulunuyor. Kubbenin altında da “6 Kanatlı Serafim Melekleri” mozaiği bulunuyor.

Padişah Abdülmecid döneminde, Kazasker İzzet Efendi’nin hat sanatı ile Allah, Hz. Muhammed, Ebubekir, Osman, Ömer, Ali, Hasan ve Hüseyin isimlerini yazdığı 8 adet plakayı sütunlara astırdığını biliyoruz. Sütunların üstünde Jüstinyen ve eşi Theodora’nın isimleri de yazılıdır. İkisi arasında efsanevi bir aşk olduğu ve Ayasofya’nın yapımı için Theodora’nın Jüstinyen’i teşvik ettiği rivayet edilmektedir. İkinci kattaki galeride İsa’nın yüzünün 2 farklı şekilde resmedildiği mozaik bulunur. Bunun nedeni ise mozaikte uzaktan bakınca, İsa’nın direkt bakan kişi ile göz göze gelmesini sağlamakmış. Galeri bölümünde ayrıca cennet ve cehennem tasviri de bulunmaktadır.

Ayasofya’da bir de ünlü dilek sütunu var. Şimdi gelelim bu sütunun hikâyesine; bu sütun Meryem Ana’nın evinde bulunuyormuş. Hazreti İsa işkence görürken döktüğü gözyaşları ile bu sütunu eritmiş. Sütun, Ayasofya inşa edilirken getirilmiş. Sütunda bulunan deliğe başparmağınızı sokup, elinizi 360 derece çevirirseniz dileklerinizin kabul olacağı rivayet ediliyor. Ayrıca gizli bir odada Hz. İsa’nın kutsal emanetleri Kudüs’ten buraya getirtilmiştir. Çünkü Hz. İsa’nın 40 bin yıl sonra yeniden dünyaya gelip Ayasofya’ya ineceğine inanılmaktadır.

Ayasofya’da bazı dehlizlerin ve gizli odaların olduğu da rivayet edilir. Buralar halkın ziyaretine kapalıdır. Bu gizli dehlizlerin yapılmasındaki amaç, imparatorun kolaylıkla kaçabilmesini sağlamaktır. Ayasofya’da 361 tane kapı vardır. Bunların 101 tanesinin tılsımlı olduğuna inanılmaktadır. Ne zaman sayılırsa sayılsın hep 1 adet fazla sayıda kapı çıkmaktadır. Kıble’nin orta kapısı hepsinden büyük olup, bunun Hz. Nuh’un Cudi Dağı’ndaki gemisinin enkazı olduğu söylenmektedir. Ayasofya’nın ana girişindeki kapı imparator kapısıdır. Kapının önünde balık figürleri vardır. Bunların, İstanbul’un fethi sırasında taş kesen balıklar olduğu söylenmektedir.

Ayasofya, 15’inci yüzyıl boyunca gizemini koruyan bir yapıdır. En önemli özelliği de çapı 102 fit ve 180 fit’in üzerinde bir yüksekliği ile o görkemli kubbesidir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Ayasofya’dan söz eder ve şöyle der: “İstanbul’un fethinden sonra Fatih, Ayasofya’ya atıyla girer ve sütunda bulunan iz atın nalına aittir. El izi ise Fatih’e aittir.”

Dünyada en çok ziyaret edilen yapılardan birisidir Ayasofya. Her yönüyle çok etkileyici, gizemli, tarihi ve mistik bir yapıdır. Mutlaka görün çünkü çok etkileneceksiniz.

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği