Bir kuruluşta çalışıyorsunuz. Evinizden çıkıp her iş günü en az 7-8 saatinizi geçirmek üzere bu kuruluşa geliyorsunuz. Bu kuruluş için iş üretiyor ve karşılığında anlaştığınız kadar ücret alıyorsunuz. Bu ücret ile her gün 12 saatinizi geçirdiğiniz evinizin taksitini veya kirasını ödüyorsunuz. Peki, döngü burada bitiyor mu? Sizi bu kuruma bağlayan, kendinizi o kuruma ait hissettiren tek şey bu döngüyü tamamlayan para mı?

 

Adil Kültür; kaçınılmaz kazalarla/olaylarla mücadele etme konusunda güven inşa etmek ve bir organizasyonda bir olaya karar vermeden önce birden fazla perspektiften bakabilme yeteneğini geliştirmekle ilgilidir. Basit tanımı ile insanlar ve olaylar hakkında karar vermeden önce, birçok açıdan değerlendirmeler yapmak ve bu değerlendirmeleri adil olarak tüm çalışanlar arasında yayabilmektir...

 

Sistemdeki İnsanlar

Sidney Dekker “Just Culture” adlı kitabında, bu konuyla ilgili tartışmaların temelini oluşturan insan hatası konusunda iki farklı görüş ortaya koyuyor.

  • Birinci yani “Eski görüş”, “insan hatalarını olayların nedeni olarak görüyor. Olaylar hakkında bir şeyler yapmak için, ilgili insan hakkında bir şeyler yapmamız gerekir.”
  • İkinci yani “Yeni sistem görüşü”, “insan hatasını bir sebep değil, bir belirti olarak görür. İnsan hatası, sistemdeki derin sorunun bir sonucudur.”

 

Her iki bakış açısı tartışılsa da, önemli bir soru yanıtsız kalıyor. İşler ters gittiğinde, çalışanlar basit bir şekilde sistemi suçlayabilir mi?

Bu noktada Sidney Dekker sistemin özünü anlayabileceğimiz bir açıklama getiriyor.
“... sistemler yeterli değildir. Tabii ki insanların içinde çalıştığı sistemi incelemeliyiz ve kabiliyetimizi en iyi düzeye getirmeliyiz. Fakat güvenlik açısından kritik olan çalışmalarda, nihayetinde insanlar arasındaki ilişkiler (tıpta olduğu gibi) yoluyla veya bazı kişilerin riskli teknolojilerle doğrudan temas kurması yoluyla yönlendirilir. Bu kırılım noktasında, hemen hemen her zaman, sistem iyileştirmesinin tamamen gerçekleşemeyeceği bazı ihtiyari alanlar vardır. Bireylere karşı sistemlerden ziyade, sistemdeki insanların ilişkilerini ve rollerini anlamaya başlamalıyız“.

 

Kültür sadece mantık ve yasalar tarafından değil, aynı zamanda bağlam, duygu, niyet ve etik ile yönetildiğinde bu ihtiyari alanlarda nasıl davranılması gerektiği konusunda daha faydalı bilgiler elde edilebilir ve kültür daha pozitif bir ivmeyle gelişebilir.

Adil Kültür’ü kurmak, bir profesyonelin tüm sistem bağlamında hareketlerini görme ile ilgilidir.

 

Güven Oluşturmak

Yukarıda anlatılanlara dayanarak, karmaşık ortamlar ancak insan ile makineler arasındaki etkileşim yoluyla varolabilir ve işlev görebilir. Makineler, sistemler ve prosedürler insanların yeteneklerini geliştirir ve fiziksel ve zihinsel güçlerinin ötesine geçecek şeylere erişmesini sağlar. Makineler ne kadar geliştirilirse geliştirilsin bağlama dayalı karar verme ve etik olarak akıl yürütme yeteneğini yakalayamazlar.

Sağlıklı ortamlarda (karmaşık olsa dahi), insanlar ve makineler ortak hedefe ulaşmak için isteyerek ve sorunsuz şekilde birlikte çalışırlar. Bu ilişki bittiğinde ya da herhangi bir sebeple bozulduğunda, sorunlar ortaya çıkar. Sistemdeki insanlar açısından bakıldığında; bu insanlar sistemin kendileri için çalışmadığını ve saygı görmediklerini hissetmeye başladıklarında o sisteme karşı aidiyet duygularını kaybederler. İnsanlar, sistemin güvenilmez olduğunu adalet duygusu ile kararlar alınmadığını ve kişisel refahlarına karşı davranacağını düşünürlerse, bu durum daha da kötüleşir. Eğer sistem sadece cezalandırmak için orada bulunuyorsa, o sistem içinde istekle çalışmaktan kaçınmaya başlarlar ve daha fazla tehlikeye neden olurlar.

 

 

Kaynaklar;

http://www.ogretiyor.com

http://www.skybrary.aero

1968 © Uçak Teknisyenleri Derneği